20 Ağustos 2009 Iğdır'dan Kars'a

iner inmez ığdır'a kars biletlerini aldık. az vakit varmış. hollandalı turist de kars'a gidiyormuş. yazıhanede yine sosyalleştik. bankamatik aramaya gitti. biz de tabii ki çay içmeye!günün ikinci çayları. dışarıda oturuyoruz, iki sandalye vardı oturuverdik diyelim. iki dilenci kadın yaklaştı arayla. birinciye birge: poğaça alın! buyrun buyrun alın! kadın aldı. ikinci gelir. birge: bugün gelen üçüncü kişisiniz. kadın "siz"li hitabetten sersemlemiş görünüyor. ben bile sersemledim :)
kars'a ulaşana kadar gireceğimiz felaket tuvaletlerin ilki buradaymış. adam para istedi. birge adamı sorduğuna soracağına pişman etti. yine de adamın suratındaki o anlamaz ifadeye ben yarım ücret ödemeyi hak gördüm.
yazıhaneye dönüş. bizim turist oturmuş bir sandalyeye yanındakine el kol birşey anlatmaya çalışıyor. tam günün adamı ebubekir ile turistimizin çatpat muhabbetinin ortasına damlamışız anlıyacağınız. -abla ingilizceniz var mı?-var.- burda madenler var bi söyleyiverirseniz!
bindik. 3 saatlik cümbüşün başlangıcı. minibüs tıklım tıkış dolu. hollandalı turist o kadar büyük ki sıkıştı kaldı yerinde. koridorda adım atmaya yer yok. birge durumu belgeliyor. -çek çek gözelleri çek! arkada altın dişleriyle tebessümde amcalar:)
1 gözeller! 2 ebubekir mavili olan turistimiz
ebubekir yol boyu bilgilendiriyor. çok güzel ve çok ilginç birisi. yaylaya giderlermiş. bir kız oturuyor arka çaprazda, yanında babası, ebubekir'in akrabası olsa gerek. babası vasıtasıyla ishak paşa'dan aldığım üç bilezikten birini ister- ver de bi hatıran olsun diyor. verdim ona kısmetmiş. bu arada farkettim ki altta pembe evlerin olduğu fotoğrafta bileziği verdiğim kız da var kucağındaki kutudan başını çıkaran tavuk girememiş ne yazık ki.
ermenistan sınırında gidiyoruz. Lord Kinross'un kitabı geliyor hemen aklıma: ığdır'dan doğu bayazıt'a geçerken uzaktan erivan'ın ışıklarının görünmesiyle onun bulunduğu arabada büyük bir sessizlik ve büyülenme anını takiben kısıkçana -erivan! -erivan! sesleri birbirini izler..merakla karışık. aynı sahne, ya da çok benzeri diyeyim...-karşılar ermenistan! -ermenistan! -ermenistan kısık kısık..
tuzluca'da durdurulduk yeniden. kimlik kontrolü. herkes çok alışkın..biz bile alıştık. hemen dışarı dökülüp sigara yakan yakana.tuzluca'da tuz çıkıyormuş.
o kadar çok zaman yolda geçiyor ki..ama yolda gördüklerim..yaylalar gördüm. menderesler yapan nehirler. yayla dediğim çadırlar. ebubekirler yaylada ineceklermiş az sonra.ramazan için erzak almaya inmişler ığdır'a. yemyeşil ama ağaçsız yemyeşil. bir de devletimiz sağolsun köyler yapmış halkımıza oralara yerleşsinler diye. hepsi birbirinin aynı ve birbirinden son derece eşit uzaklıklarda bir grid oluşturacak şekilde yerleşmiş pembe tek katlı evler..
3
digor'da ilk mola. kahvenin tuvaletine girdik. hayatımda girdiğim en en en fena tuvalet. dayanılmaz bir koku. ama girdik. sonra turist giremedi düşünün artık durumu.
digor'da binenler oluyor yeni. minibüz hala tıklım tıkış. koltuğun kenarına basıp hoplaya zıplaya geçiiyor koltuklara. koridorda ebubekir bir çocuğu yüklerin üstünden uçuruyor.-e bunu atlattık hadi anasını ne yapıcaz şimdi!
digordan böyle bakıp kalınacak güzellikte bir adam binmiş. birge söyledi. kapkara, maviden griye çalan gözleri var. gerçek anlamda neye güzel denirse. hali çok esrarengiz..arapça mı farsça mı anlayamadım birşeyler yazıp ayakkabısının içine sokması gizemini artıtıyor. bir kere olsun gülmedi(bu otobüste olunca pek normal kaçmıyor bu durum herkes pek bir konuşkan ve yardımcı gibi)
iyi dilekleriyle ebubekirler indiler. bir daha da göremeyiz herhalde..ne tuhaf hayatının öylece bir kaç anını birlikte geçiriyorsun sonra da sonsuza kadar yok oluyorsun birbirininkinden. bunu çok sık hissediyorum bu aralar.

günün insanı: ebubekir

1,2,3 birge y tarafından çekildiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder