çerçili hüseyin

çerçili hüseyin derler, nurul.

ev

yıllardır orada.

dükkan


soğuk bir gün. dükkandaki sobanın dibinde mayışadur.
çerçili hüseyin o, bir de zelal. her allahın günü orada otururmuş dersin.
akide şekeri ver bakıyim kadir ağa..bi şeker vermedin yahu..al al bunlardan al..kızlara vermiyorsun ha..bakın vermiyo bu deden böyledir senin..onlar beğenmez bu şekerleri...

mesudiye 06-07 mart 2010


melet çayı akar, kıyısında mesudiye. ordu'ya bağlı ama karadeniz zannedilmesin, sivas tarafında kalıyor. dağların deniz tarafında değil arkasında.
annem de babam da oralı. ben de sonunda. çok kişi kalmadı. annanem ve dedem merkezdeler. dedemin bakkalı var yıllardır. önceden terziymiş. diğer dedem de yazdan yaza köye gider.
mesudiyeyi ben insanıyla bilirim. var bir mesudiyeli tipi kafamda ondan öte bir de arada bir özlemle anılan ve uzaklaşmak için uygun bulunan sakin bir yer.
çok bakmamışım etrafıma ya da etrafa bakmaya başladığım zamanlarda hiç gitmemişim. bu sefer baktım.
bir kilise varmış. rumlardan. "gavurlar kovulmuş burdan kilise kalmış işte". derler ki mesudiye'de ne var işte çukurun dibi bir yer. yıllardır az çok böyle bildim.
kilisenin etrafı hımış evlerle çevrilmişmiş. kilise ahşap taşıyıcılı ve çatılıymış, yığma dış duvarının içinde. ahşap kemerlerin bir kısmı kalmış hala. taşıyıcı kütükler de durmakta üzerlerine sarılmış dekoratif ahşap çıtalarıyla.