26 Ağustos 2009 Uzungöl-Sümela-Trabzon

Sabah çok çok erkenden kalkıp uzungöl'ün etrafında bir tur attık en erken otobüse yetişebilmek için.
çok yukarıda olduğunu hissetmiyorsun ayder'deki veya şavşat'taki gibi değil. etrafı dağlarla çevrili ondan olabilir, kısılmış gibi hissettim.
etraftaki evler yol boyunca gördüklerimiz gibi. ahşap. düşünüyorum hiç etkilenmemişim uzungöl'den. ne kadar zorlasam da olmuyor. o yüzden kısa geçiyorum.

trabzon arabasına bindik. trabzon'da eşyaları uzungöl arabalarının yazıhanesine bıraktık ve sümela arabasının kalkmasını bekliyoruz. şöför ordu'lu olduğumu öğrendi. 'ordu'nun dereleri' al bak bu güzel ekmek ye ye çekinme! 'ordu'nun dereleri' bak köprüyü gördün mü...
şehirden güney'e doğru yine yükselmeye başladıkça içim yine bir rahatladı. onu farkettim ki her ne zaman sahile yani şehir merkezlerine insek bir bunalım, sıkıntı çöküyor. yukarılarda bir iç ferahlığı. inmemek lazım. inince de hemen çıkmak.
sümela yolu ormanlık yine ve sürekli yükseliyoruz. hayatımda toplam dinlediğimden fazla karadeniz müziği dinledim şu karadeniz'e ayak bastığımız 5 gün içinde.bir çağlayan başında mola verdi. sonra sümela uzaktan göründü. orada da duruyor. bir foto için. fotolar bir yandan son derece standart oluyor herkes arabayla ve herkes aynı noktalardan durup bakıyor.

vardık sümelaya. yokuş yukarı patikadan çıkılıyor yürüyerek az biraz.orda burda durarak çıktığımızdan kaç dk sürdü bilmiyorum ondan az biraz demeyi tercih ediyorum.
sümela'da beni en çok o çoktandır orda burda dağ yamacından bakan yüzünü gördüğüm kocaman duvarın ardında, dağ ile arasında kalan yerde bir anda mini mini minyatür yapıcıkları görmek oldu. paramparça. o heybetin ardına son derece sıcak ve dağınık bir yerleşim sığınmış.
kilise var. kayaya oyulmuş, her baktığım yerde resimli bir tasvir. altta bir kısım fotoğrafları var.

yola geri koyulduk. yol saatler sürsün istiyorum. yeniden şehre dönüyor olmak, aşağılara inmek canımı sıkıyor. yüzüm düştü yine. yolda birge sürekli telefon görüşmelerinde. KTÜ'nün tesislerini ayarlamaya çalışıyorlar elif'le. elif aradı ayarlanmış. cafer bey arayacakmış, bizi alacakmış.peki.
cafer bey ile sümela arabalarının son durağında buluşuldu.genç birini bekliyordum, rektörün şöförü olabilir. bizi otele götürecek. cafer bey 60 yaşlarında. mercedes vitosuyla aldı bizi. atölyesine götürdü. çocuklarından ikisiyle tanıştırdı. ben misafir çok severim. şimdi sizi gezdireyim sonra da iftara bizim köydeki eve gideriz. olur. da elif'i ve babasını da pek tanımıyorsanız bizim sizin arabanızda ne işimiz var nasıl oldu da buluştuk pek anlayamadık. sonra anlaşılır ki elif yanlış cafer'i arar ve bizim cafer bey'in kendisi ve ailesiyle günü ve geceyi geçirmemizle sonuçlanan olaylar tetiklenir. o anlamış da bozuntuya vermemiş öyle der kendileri.

evleri tepede. çok büyük bahçeleri var.

akşam KTÜ'nün tesislerine nihayet vardığımızda bugün de başımıza gelmiş olanlara şaşkın, ve dalgın ama huzurlu denize karşı birer türk kahvesi içtik.sadece birge ve ben, sonunda kimse yok yanımızda. artık yarınki uçağa kadar bir kişiyle daha tanışmasam muhteşem olacak:)

25 Ağustos 2009 Ayder-Çamlıhemşin-Of-Uzungöl

çamlıhemşin merkez
çamlıhemşin konaklar mahallesi'ne gidelim dedik. konaklar görmeye. kambur köprü görmeye. çağlayan görmeye.
gördük.
2 km yol varmış. çamlıhemşin'den yürüdük asfalt yolun ortasından ortasından.

1893 yılında yapılmış son onarımı. taş kemerli kambur köprü. gözden ırak yolun epey aşağısında kalmış. iyi ki de kalmış. ondan sebep diğer köprülere yapılan restorasyonlar ona yapılamamış.
adam dedi ki bak şu yukarıdaki benim konak. oraya gidebilirsiniz isterseniz. bir şu aşağıdan gidesiniz ama yolunuzu kaybetmeyesiniz. yaya yoludur. otlar da kapatmış. bir patika var takip edin. sonra bir ev var ona sorun emi. kaybolmayın. olur.
çağlayan dereye indik- büyükdere derlermiş.

öncesinde: unutmuşum yazmayı. sabah ayder'de otelden transitlerin yanına iniyoruz. dün kavrun'da gördüğümüz diğer transitin şöförü eletti. dün önde oturmuş, kavrun'daki pub-lik kafe ismine gülüşürken, ismemi gülüyorsunuz diye yan arabadan laf attı. evet dedik.
eletti. durdu. camı açtı. kavrun'a mı? gülerekten. yok. gülerekten. geçti gitti sonra. şuursuz iki israilli turist için aşağıdan arayıp geri çağrılana kadar. yine gülerek: kavrun'a gelmşyor musunuz? yok. zeynep! dünküler geldiler:

çağlayanın kıyısında oturduk. su çok soğuk. geçtik köprüyü. patikayı otlar sarmış yüksek yüksek.
anne anne anne! ne işim var burda. çamur dallar yapraklar örümcek ağları.
zeliha hanım'ın evine vardık. çay bahçesi var. elleri o kadar çalışmış ki.

sonra dimdik tırmanış. atlaya atlaya çayların içinden. anne anne anne! birge gülme krizi geçirerekten elimi tutar çamurlu yokuştan yukarı.

vardık konağa sonunda. merhaba! tiyatro gibi. iki yaşlı teyze. biri çamaşır asıyor. diğeri başka uğraşta. bahçede bir aşağı bir yukarı. biz yokmuşuz gibi. dedim duyamıyorlar herhalde. tepkisizler. evin kapısına vardık. nuray hanım çıktı içeriden. çay ikram etti. konak ermenilerden kalmış. nuray hanım da. evin içi çok güzel. fotoğraflar anlatır. ben anlatamam.








dönüş yolunu sorduk, noolur asfalt olsun! ben o yamaçtan bir kere daha geçemem!
asfalttan koşturarak indik en dibe yine. sonra çamlıhemşin'e ve oradan pazar arabası'ne bindik trabzon arabasına yetiştirdiler. of'tan evvel rize'den geçtik inmeden. dağ taş çay. halı gibi. çok güzel konaklar var bahçe içinde.
of. çok fazla çarşaflı kadın var. para çekmeye yürüdük. tüm gözler üzerimizde. çok rahatsız edici.uzungöl arabası bekliyoruz yol üztünde. gelmiyor. bir adam konuşuyor bizle yine. göbekli çok. kendi çocuğu çevre mühendisliğini kazanmış. nasıl? o da kendini anlatıyor. herkes kendini anlatıyor diye farkettim. ya dışarıdan birileriyle konuşmak hoşlarına gidiyor, ya da başka bir cevabım yok aslında. çaykara arabası geldi. ona bindik. çaykara da çok güzel. ahşap konakları var.
çaykara of
uzungöl arabasına bindik. birge pide aldı. yaklaştıkça köyler var. bir sürü ahşap evden. önlerinde otla asılmış. kurusunlar diye. hayvanlara veriyorlar sonra. kışın. betonarme olanlar da yine aynı şekilde yapılmış.
arkamda bir amca çok düzgün konuşuyor. yanındaki anladım ki torunu. çok düzgün aksanı var. çok beyefendi ses tonu. iniyordu. şöföre döndü birden. bu hanımkızlarımız yeni geldiler. sen onlarla bir ilgileniver deyiverdi. şaşırdım. sonra şöför kalacak yeriniz var mı dedi. yok. tamam.
bizi uzungöl'ün en ücra köşesinde bir otele götürdü.kamanoğulları.
ayhan! iki kişilik oda. ne kadar? 60 ama son fiyat 50.
olur.
yemeğe gelin dedi. kendisi de burada kalacak herhalde. canımız çok sıkkın. birge hiç sevmedi. ben de çok bayılmadım ama o hoşnut olmayınca canım daha çok sıkıldı. ortalık fazla tutucu görünüyor. ki bununla bir problemi olmayan ben, sıkıldım. bakışlardan.
iftarı geçirdik ki herkes rahat rahat yemeğini yesin. sonra indik aşağıya. şöförümüz, yusuf bey'miş adı. ayhan(otel sahibi) bir adam daha ve onun oğlu. televizyonda maç var. önlerindeki yemeklerden bize verdiler. yusuf bey sitem etti. erken geleydiniz beraber yerdik.
turşu. haşlanmış patates. patatesli çörek. içim ısındı. bizim oralara yaklaştıkça insanlar da yemeklerde alıştıklarım gibi.
yusuf bey sonrasında yürüyüşe çıkardı. uzungölde akşam yürüyüşü. herkes tanıyormuş onu. selam veren verene. güvende hissettim çok.
gece göl güzel. ışıklı meşhur cami. yansıyor. sonra oradaki en büyük otele girdik. sahibi ahşaptan bir sürü heykel yapmış. nereye baksam onlardan birşey. oturduğumuz koltuklar, masa, avizeler nerdeyse herşey. boş zamanlarında yaparmış.

telefonunu verdi yusuf bey. trabzon'da ararsınız. sizi boztepe'ye çıkarırım. bi çay içeriz muhabbet olur.
odaya geldik. tahtakuruları var. sesler çok.