20 Ağustos 2009 Kars-Ani Harabeleri

kars'a iner inmez ani için zeki bey bulur bizi. 80tl bize türküz ya ondan sebep. turist çocuğu da ekledik tura.
hangel ve piti yedik. orda bunlar yenirmiş. hangel soğan soslu mantı benzeri bir yemek. etsiz. piti de nohut yemeği ancak sapsarı, baharatından olsa gerek.
zeki bey ile buluştuk. şahin taksisiyle yoldayız.
ani de arpa çay'ın vadisine üstten bakıyorum. bulutlar gri. gökyüzü o kadar hissediliyor ki..başımız göğe erdi diyor birge..tam anlamıyla erdi tam bulutların altında göğe çok yakın.
gök gürültüsü geliyor ermenistanda yağmur olsa gerek. arada güneş süzülüverdi bulduğu boşluklardan ve bakakaldım. heyecandan gülümsüyorum. silme hayatımda görmediğim bir yeşil gri gökle birleşmiş tuhaf düzlüklere süzülüverir gün.

o kaba yapılar, güçlü dimdik ve sert, bir pencere bezemesi var incecik dantel gibi. o sertliğin içinde ipincecik.
geri dönüyoruz. arabaya binmemizle yağmurun indirmesi bir oluyor. nasıl indirme. gök iniyor yere şiddetle.bir de sürüler sürüler üstüne yolumuza çıkıyor. duruyoruz.

döndük geldik öğretmenevine. en güzel şey kendini öğretmenevinin çay bahçesine atıvermek ve bir sigarayla çay. bugün 3 etti.
kars soğumuş. kış öncesi gibi tam. atatürk caddesinde yürüyoruz. kaldırımlar yollar geniş. kars 40 yıl rus egemenliğinde kalmış. çok belli. rahatsızlık hissetmiyoruz, tek bir laf atan yok. kars apayrı diğer çevresinden çok garip farklı bir dünyaya girmiş gibi oluyor insan, rusya'ya mesela:)
peynirciye attık kendimizi. silme peynir raflar ve peynirler yapılma zamanlarına göre dizilmişler sırayla. şalgamcıoğlu. kargoyla yolluyorlarmış.hemen giriştik. nizam görse dalga geçerdi.-çay?-tabi
esas sahibi geldi biz paketi beklerken.-aferin size vallahi, ne güzel şey gezmek hem de ikiniz -çay? -alalım(5. çay)
büyük yağmur sonrası kars peynirci
yemek: ani ocakbaşı. çocukluğumun oda restoranları gelir aklıma. çok temiz, güzel bir yer. ezogelin çorba, akçaabat köfte, ezme, bulgur pilavı, haydari, salata +2 çay daha(etti 7 bugün de)
yürüyoruz..dondurma aldık. öğretmenevi çay bahçesi geç saatlere kadar açıkmış.+ 2 çay daha ve gün 9 çayla tamamlanır.

ha bu arada yine bugünden bir not: peynirciden elimize 100gr kadar civil peynir aldıktı. bütün yolculuğun sonuna kadar sabahları katık oldu kendisi. özellikle bu ramazan zamanı ne iyi olmuş almışız.
kars
rakım: 1750
kalınan yer: kars öğretmenevi
karakter: bizden kurtulmayı dört gözle beklediği(karşılıklı, kendi memleketinde turist yapıveriyor insanı artı ingilizce konuşmak oralarda pek çiğ geldiğinden konuşmadık denebilir) her halinden belli olan hollandalı turist, zeki bey

20 Ağustos 2009 Iğdır'dan Kars'a

iner inmez ığdır'a kars biletlerini aldık. az vakit varmış. hollandalı turist de kars'a gidiyormuş. yazıhanede yine sosyalleştik. bankamatik aramaya gitti. biz de tabii ki çay içmeye!günün ikinci çayları. dışarıda oturuyoruz, iki sandalye vardı oturuverdik diyelim. iki dilenci kadın yaklaştı arayla. birinciye birge: poğaça alın! buyrun buyrun alın! kadın aldı. ikinci gelir. birge: bugün gelen üçüncü kişisiniz. kadın "siz"li hitabetten sersemlemiş görünüyor. ben bile sersemledim :)
kars'a ulaşana kadar gireceğimiz felaket tuvaletlerin ilki buradaymış. adam para istedi. birge adamı sorduğuna soracağına pişman etti. yine de adamın suratındaki o anlamaz ifadeye ben yarım ücret ödemeyi hak gördüm.
yazıhaneye dönüş. bizim turist oturmuş bir sandalyeye yanındakine el kol birşey anlatmaya çalışıyor. tam günün adamı ebubekir ile turistimizin çatpat muhabbetinin ortasına damlamışız anlıyacağınız. -abla ingilizceniz var mı?-var.- burda madenler var bi söyleyiverirseniz!
bindik. 3 saatlik cümbüşün başlangıcı. minibüs tıklım tıkış dolu. hollandalı turist o kadar büyük ki sıkıştı kaldı yerinde. koridorda adım atmaya yer yok. birge durumu belgeliyor. -çek çek gözelleri çek! arkada altın dişleriyle tebessümde amcalar:)
1 gözeller! 2 ebubekir mavili olan turistimiz
ebubekir yol boyu bilgilendiriyor. çok güzel ve çok ilginç birisi. yaylaya giderlermiş. bir kız oturuyor arka çaprazda, yanında babası, ebubekir'in akrabası olsa gerek. babası vasıtasıyla ishak paşa'dan aldığım üç bilezikten birini ister- ver de bi hatıran olsun diyor. verdim ona kısmetmiş. bu arada farkettim ki altta pembe evlerin olduğu fotoğrafta bileziği verdiğim kız da var kucağındaki kutudan başını çıkaran tavuk girememiş ne yazık ki.
ermenistan sınırında gidiyoruz. Lord Kinross'un kitabı geliyor hemen aklıma: ığdır'dan doğu bayazıt'a geçerken uzaktan erivan'ın ışıklarının görünmesiyle onun bulunduğu arabada büyük bir sessizlik ve büyülenme anını takiben kısıkçana -erivan! -erivan! sesleri birbirini izler..merakla karışık. aynı sahne, ya da çok benzeri diyeyim...-karşılar ermenistan! -ermenistan! -ermenistan kısık kısık..
tuzluca'da durdurulduk yeniden. kimlik kontrolü. herkes çok alışkın..biz bile alıştık. hemen dışarı dökülüp sigara yakan yakana.tuzluca'da tuz çıkıyormuş.
o kadar çok zaman yolda geçiyor ki..ama yolda gördüklerim..yaylalar gördüm. menderesler yapan nehirler. yayla dediğim çadırlar. ebubekirler yaylada ineceklermiş az sonra.ramazan için erzak almaya inmişler ığdır'a. yemyeşil ama ağaçsız yemyeşil. bir de devletimiz sağolsun köyler yapmış halkımıza oralara yerleşsinler diye. hepsi birbirinin aynı ve birbirinden son derece eşit uzaklıklarda bir grid oluşturacak şekilde yerleşmiş pembe tek katlı evler..
3
digor'da ilk mola. kahvenin tuvaletine girdik. hayatımda girdiğim en en en fena tuvalet. dayanılmaz bir koku. ama girdik. sonra turist giremedi düşünün artık durumu.
digor'da binenler oluyor yeni. minibüz hala tıklım tıkış. koltuğun kenarına basıp hoplaya zıplaya geçiiyor koltuklara. koridorda ebubekir bir çocuğu yüklerin üstünden uçuruyor.-e bunu atlattık hadi anasını ne yapıcaz şimdi!
digordan böyle bakıp kalınacak güzellikte bir adam binmiş. birge söyledi. kapkara, maviden griye çalan gözleri var. gerçek anlamda neye güzel denirse. hali çok esrarengiz..arapça mı farsça mı anlayamadım birşeyler yazıp ayakkabısının içine sokması gizemini artıtıyor. bir kere olsun gülmedi(bu otobüste olunca pek normal kaçmıyor bu durum herkes pek bir konuşkan ve yardımcı gibi)
iyi dilekleriyle ebubekirler indiler. bir daha da göremeyiz herhalde..ne tuhaf hayatının öylece bir kaç anını birlikte geçiriyorsun sonra da sonsuza kadar yok oluyorsun birbirininkinden. bunu çok sık hissediyorum bu aralar.

günün insanı: ebubekir

1,2,3 birge y tarafından çekildiler.

20 Ağustos 2009 Doğu Bayazıt-Iğdır yolu

Sabah uyanma saatleri 06:30'a çekildi.
Yolda birşeyler aldık yürüyerek Iğdır arabalarına doğru gidiyoruz. berberden bir ses: günaydın ablalar! mustafa bey. sinekkaydı traşıyla parlıyor.bu kez daha detaylı bakabiliyorum: esmer, kara kaş, kara göz, büyükçe bir burun. -tel var, istanbul'da ararsan görüşürüz -tabi(yine mahçup bir gülümseme ve önceki gün aramamış ve bir daha aramayacak olmanın ezikliği)
ığdır minibüsü kalkmak bilmiyor. ne zaman sorsanız 10dk sonra kalkar abla. bekliyoruz. artık transitlerin şöför yanındaki ikli koltuğunda seyahat etmeyi tercih eder olduk.
bir turist gelir uzaktan. uzun boylu irice bir adam. italyan olmasından şüphelendim. yazık adamcağız kaç gündür kimselerle konuşmuyordur diye konuşuyoruz. dayanamadık. günün ilk çayını içmek üzre indik. ilk diyalog: -are you leaving? -no, we will be back.
ığdır yolu çok bozuk. yol genişletme çalışmaları var. jandarma çevirme yapıyor, kimlik kontrolü. bu rutin burda. yol boyunca ağrı dağı'nı izliyorum gözümü ayırmadan son bir hayranlıkla. bir daha göremeyeceğim.

tepeden ığdır görünüyor.öncesinde sanki ağrı dağı'ndan yıllar evvel püskürmüş ve oraya buraya saçılmış gibi duran tepecikler arasından ilerliyoruz. Ağrı arkada kaldı, ığdır tam önümde aşağıda. doğu bayazıt-ığdır 1 saat.

yaşasın bönlük

birge bir ara mesela şu kadın gibi giyinsek dedi. dedim mümkün değil, bi kere üstüne ne giyersen giy ayakkabılar falso. 30 metreden yabancısın çok belli.
sokakta kadın çok az ya da yok. aile çay bahçesi sormak hayatımda ilk kez bir anlam kazandı.
zamanla şöyle bir durumun işlediğini farkettik: bir masada birçok genç oturur. yüzü size dönük olan bütün aktivitelerini durdurup size bakmaya başlar. onu gören diğer gençler de aynı anda dönüp sadece ve kesintisiz bakarlar. istisna yok yüzde yüz kural.

19 Ağustos 2009 Doğu Bayazıt

hüzünlü bir yer dedi birge. öyle.
şehrin ağrı tarafından girişi sadece tek katlı, toprak, bahçeli evlerle sonsuz bir düzlüğe yayılmış. ağrı dağı'nın eteğinde.
erzurum otogara gittik sabah erkenden. bekleten bekletene. buna alışmak lazım çünkü beklemek artık normal yolculuk prosedürü. bekleyen diğer üç kişiyle bir taksiye bindiriyorlar bizi. otobüse yoldan binilecek. yolda durduk. otobüse otogar yazıhanesinden normalden az para yollamışlar. şöför bizi almıyor.
- ama ama bizim bi suçumuz yok, biz tam 25er lira ödedik. - yok hanfendi yani bu o.. çocukları, yani kusura bakmayın hanfendi ama bu o..çocukları bir daha burda durursam işte öyle olsun siz geçin geçin..
öz ağrı dağlardağı turizm. pasinler dinlenme tesisinde bizim ilk otobüsün bilmem kaçıncı molası/24 saattir yoldalarmış izmir'den doğu bayazıt'a.
tuvalette coşku dolu bir ses yükselir yıllardır bu anı bekliyormuşcasına:
-ığdır turizm'in sayın yolcuları! pasinler dinlenme tesisine hoşgeldiniz!kaptanınız yarım saat yemek ve ihtiyaç molası vermiştir.
yüce kaptan lütfetmiş de size mola vermiş! der gibi :)

1 pasinler ovası
birge sürekli uyuyor. muavin bir ara bakıp tebessüm ediyor neredeyse gözü açık görmedi onu.
yolda sevigül ile tanıştık. hatta ilk taksiye bindiğimiz beş kişiden biriydi. hemen telefonunu verdi ararız başımız sıkışırsa neyim..muavin de ilgili.-siz nerden geliyorsunuz?-istanbul-neresinden?-taksim- ben de orda kaldım da yıllarca ondan soruyom, elmedağ'da(gurula karışık ir mutluluk) ilginç anonslar geliyor: -sayın yolcularımız, cümleten geçmiş olsun. ağrı'ya geldik. ağrı'da inenler insin, doğu bayazıt'a devam edenler sakın inmesin! hemen hareket!
ağrı dağı'nı bize göstermek için çok heyecanlı.birge'yi hostes koltuğuna buyur ediyor. -hocam az sonra tam karşına çıkacak! çekersin..şöför(sonradan öğreneceğiz ki mustafa bey) birge'yle konuşmakta aynadan gördüm. ne konuşuyor ki bu kadar çok? kız başımız oralara doğu demeden, aşağı görmeden gittiğimiz için teşekkür etmiş..

doğu bayazıt gülleri olduk dedi birge. herkes pek üzerimize titriyor. otobüsten indik. mustafa bey bırakmadı. çay söyledi. günde 8 ila 9 çay içmeye başladık. uyuyamıyoruz. ondan mı acep? mustafa bey yakışıklı bir adam. karslıya benziyor. kara kaşlı, kara çakmak gözlü. cep telefonunu verdi - bir ihtiyacınız olursa arayın. yoksa da istanbul'da görüşürüz(mahçup bir gülümsemeyle) saygıyla el sıkışıyoruz, teşekkürler ediliyor. öğretmenevine doğru yürüyoruz.vardık. hayatımda gördüğüm en tuhaf yerlerden. oturup kalmışım yatağa. nice sonra kafamı kaldırdım birge tam karşımda aynı pozisyonda yatağa yığılı bir şekilde oturmuş boş boş bakmakta(napıyodum ben burada?)sonra gözgöze gelmenin ardından gelen gülme krizi.- iyi ki meltem yok! napardı buralarda!!!


ishak paşa sarayı: otogardan transitler kalkıyor. fotoğraftakiyle o kadar aynı ki gerçekten orda mıyım değil miyim anlayamıyorum.
ezan okunuyor.sarayın adeta gizlenmiş bir terasındayım.cami karşıda rüzgar uçuruyor. tutundum. yeşil var. karşımdaki dağın toprağı yeşil renk.

ağrı dağı'nın bulutları gitti sonunda. geldiğimizden beri bulutluydu. yemek yiyoruz doğuş restoranda. dağa karşı. sakin sakin. o kadar unutulmuş hissediyorum ki. en uç noktadayız.
ağrı dağı karşımda sürekli renk değiştiriyor. tepesi karlı. bir bulut var. bir yok. bir güneş vuruyor. bir yok. yüceymiş hakikaten.

farkettim ki pasajları unutmuşum doğu bayazıt'ta bu notları tutarken. altın rengi orjinal citizen bir kol saati aldım, bir de parfüm kardeşime/parfümden bir miktar şüphelenmiştim nitekim sahte çıktı ama saatim orjinal:) diyeceğim orada her tür kaçak şeyin satıldığı pasajlar var, fazla aramadan bulunuyor her taraftalar ondan sebep.
dogu bayazıt
rakım: 1900
kalınan yer: doğu bayazıt öğretmenevi, 15tl
karakter: mustafa bey

1 birge y tarafından çekilmiştir.

18 Ağustos 2009 Erzurum

dağlar/hiç karsız görmemiştim. ya da hatırlamıyorum.çocukluğumdan beri/8 yaşımdan beri görmedim Palandöken'i ve çevresini. şehrin etrafındalar.


çifte minareli medrese: dantel gibi işlenmiş her bir yanı. izlemeye vakit yetersiz kalıyor gibi. taç kapısı hayat ağacı motifli. genişçene bir avluya çıkıyorsunuz.revaklı avlu. dört eyvan var avluya bakan.
minareler yivli ve üzerlerinde mavi çini bezemeler var. geri kalanı tuğla tahminim. 'allah' yazıyor çini bezemenin ortasında.

yakutiye medresesi: kapalıydı giremedik. minaresi ancak izlenebildi:

erzurum evleri: birçok eski erzurum evi birleştirilmiş, donatılmış. yukarıdaki kırlangıç tavan bir tanesinden. kadayıf dolması. erzurumda içtiğimiz en iyi çay/diğerlerinin tentürdiyot koktuğunu iddia ediyor birge.

erz
urum
rakım: 1853
kalınan yer: erzurum öğretmenevi, 27.50 tl
karakter: yok şimdi kalkıyoruz dediğimiz halde ben yine de oturayım diyip zorla kendini masaya buyur ettiren beden eğitimi öğretmeni

toz şeker yol çeker

gidilmiş yolların tanınmış canların günü gününe kayıtlarının tutuldukları yerden dökülüvermesidir çabası.